Güncel Haberler

6/recent/ticker-posts

Erdoğan İktidarının Gizli Petrol Yolsuzluğu Derinleşiyor

Türkiye–Irak Ham Petrol Boru Hattı Skandalı: Perde Arkası
Türkiye-Irak Petrol Boru Hattı

Erdoğan İktidarının Gizli Petrol Yolsuzluğu

Bu özel dosyada, Türkiye–Irak ham petrol boru hattı skandalının perde arkasını uluslararası kaynaklarla aydınlatıyoruz. Gizli anlaşmalar, offshore hesaplar ve küresel etkilerle dolu bu hikâye, enerji diplomasisi ve yolsuzluk arasındaki çizginin nasıl aşıldığını gözler önüne seriyor.

1973 yılında Türkiye ile Irak arasında imzalanan Türkiye‑Irak Ham Petrol Boru Hattı Anlaşması, Kerkük’ten Ceyhan’a uzanan boru hattının işletilmesini düzenliyordu[1]. Bu anlaşma 2010’da 2026 yılına dek uzatıldı[1]. Fakat yarım asırlık bu iş birliği, Paris merkezli Uluslararası Ticaret Odası’na (ICC) bağlı Tahkim Mahkemesi’ne taşınan dava ile büyük bir krize sürüklendi. Davaya konu olan ihlal, 2014 ile 2018 yılları arasında Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) petrolünün Bağdat’ın onayı olmadan taşınması idi. Mahkeme, Şubat 2023’teki kararında Türkiye’nin uluslararası anlaşmayı ihlal ettiğini ve yaklaşık 1,5 milyar dolar tazminat ödemesi gerektiğini hükme bağladı; karşılıklı alacaklar düşüldükten sonra net borç 1,471 milyar dolar (güncel kurla yaklaşık 60 milyar TL) oldu.

Tahkim kararı yalnızca ikili ilişkileri değil, küresel enerji piyasalarını da etkiledi. Türkiye, 25 Mart 2023’te petrol sevkiyatını durdurunca, boru hattı üzerinden akan günde yaklaşık 450 bin varil ham petrolün akışı kesildi; bunun 370 bin varili IKBY, 75 bini ise Irak merkezi hükümetine ait ham petrollerdi[1]. Reuters’in analizine göre bu durdurma, küresel arzın yaklaşık %0,5’ine denk gelen bu akışın kesilmesiyle petrol fiyatlarını yukarı çekti ve Irak ekonomisine bir yıl içinde 11–12 milyar dolar gelir kaybı yaşattı[2]. Hattın kapalı kalması yalnızca Türkiye ve Irak’ı değil, Londra ve Washington dahil enerji piyasalarını yakından ilgilendiriyor.

ICC’nin ilk kararı 2014–2018 dönemine ilişkin. 2018 sonrasına dair ikinci bir tahkim davası da devam ediyor[1][2]. Bu da, Türkiye’nin 50 yıllık anlaşmadan çekilme kararıyla birlikte yeni tazminat riskleriyle karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Ne var ki hükümet kanadı, Türkiye’nin alacaklı olduğu kalemleri öne çıkararak kararın kendi lehlerine olduğu algısını yaratmaya çalıştı. Oysa ICC net kararında, Bağdat’ın onayı olmaksızın yapılan petrol taşımacılığının ihlal olduğu belirtiliyor. Bu ihlalin boyutlarını anlayabilmek için petrol akışının ve para trafiğinin izini sürmek gerekiyor.

2014–2018: Gizli Petrol Anlaşmaları, Global Pazara Satış ve Bağdat’ın Devre Dışı Bırakılması

Yolsuzluk iddialarının odağında, 21 Mayıs 2014 ile 30 Eylül 2018 tarihleri arasında yapılan ham petrol sevkiyatları var[7]. Bu dönemde Erdoğan hükümeti, Bağdat’taki merkezi yönetimi devre dışı bırakarak IKBY ile anlaşmalar yaptı ve petrolü Türkiye üzerinden dünya pazarına taşıdı. Reuters, IKBY’nin ilk bağımsız petrol ihracatının 2013’te başladığını ve petrolün IKBY boru hattıyla Fişhabur’a, oradan da Türkiye üzerinden Ceyhan’a aktarıldığını vurguluyor[1]. Irak hükümeti, sadece devlet şirketi SOMO’nun ihracat yetkisi olduğunu belirterek 2014’te tahkime başvurdu[1].

Uluslararası kaynaklar, bu dönemde satılan petrol miktarının ve uygulanan indirimlerin boyutunu ortaya koyuyor. Nordic Monitor’un ABD mahkemesine sunulan dosyalara dayandırdığı haberine göre, 2014–2018 arasında KRG petrolü toplam 622 milyon varil olarak satıldı ve bu petrol, piyasa fiyatının altında indirimlerle 3,6–3,8 milyar dolar daha ucuza verildi[4]. Aynı rapor, Powertrans adlı şirketin yüz binlerce varil petrolü tankerler ve boru hattı aracılığıyla taşıdığını ve Türkiye’nin gizli anlaşmalar yoluyla bu indirimlerden menfaat sağladığını aktarıyor[4].

Türkiye tarafı, tahkim sürecini ve petrol akışını uzun süre kamuoyundan gizledi. Şubat 2023’teki kararın ardından Mart 2023’te hattın kapatılması ve 50 yıllık anlaşmadan tek taraflı çekilme kararı alınması, muhalefet tarafından panik adımı olarak nitelendirildi. ICC’nin kararı ise açık: 2014–2018 arasındaki izinsiz taşımacılıktan doğan fazla tahsilatın Irak’a iadesi gerekiyor. Bu noktada, taşınan petrolün transit ücretlerinin kimlere ve nasıl aktarıldığı sorusu önem kazanıyor.

Matruşka Şirketler, Uluslararası Shell Yapılar ve Jersey Adası’nda Buharlaşan Milyarlar

CHP’li Deniz Yavuzyılmaz’ın yayımladığı belgelere göre, AKP hükümeti 2012’de BOTAŞ’a bağlı bir şirketin iştiraki olarak “Turkish Energy Company (TEC)” adlı bir şirketi Jersey Adası’nda kurdu. Jersey, Birleşik Krallık’a bağlı off-shore bir vergi cenneti. IKBY’den Türkiye’ye ödenen 2 milyar 320 milyon dolarlık taşıma ücretinin 904 milyon doları BOTAŞ kayıtlarına girerken, 1 milyar 416 milyon doları Jersey’deki TEC hesabında buharlaştı; yani ne IKBY’ye ne de Türkiye hazinesine gitti[7].

Bu off-shore yapının arka planında daha karmaşık bir matruşka sistemi bulunuyor. Nordic Monitor’un 2021 tarihli araştırması, TEC’e paralel olarak kurulan Powertrans şirketinin Singapur merkezli Grand Fortune Ventures Pte. Ltd. ve Lucky Ventures Pte. Ltd. adlı iki shell şirket tarafından kurulduğunu ortaya koydu[3]. Bu şirketler, 2008’de Singapur’da kurulup bir yıl sonra Britanya Virjin Adaları’na taşınarak vergi cennetlerinde park edilmiş ve Powertrans’ın gizli ortakları olarak kullanılmıştı[3]. Bu yapının kurulmasıyla beraber, dönemin başbakanı Erdoğan 2011’de bir Bakanlar Kurulu kararıyla ham petrol ve jet yakıtı taşımacılığı için özel lisans zorunluluğu getirdi; hemen ardından Powertrans’a Irak petrolünü taşımada tekel verilerek rakipsiz bir alan yaratıldı[3].

Araştırma aynı zamanda, Powertrans’ın kurucu ortağı Ahmet Muhassıloğlu’nun kısa süre sonra paylarını yine Singapur menşeli başka bir shell şirkete devredip genel müdürlük koltuğunda kaldığını ve şirketin sermayesinin dört ay içinde 50 bin TL’den 10 milyon TL’ye çıkarıldığını belgeliyor[3]. Bu dönemde, Powertrans’ın ilk müşterileri dünya devi ticaret şirketleri Trafigura ve Vitol oldu; KRG petrolü kamyonlarla Türkiye’ye taşınıp Toros veya Ceyhan limanından 10 milyon dolarlık partiler halinde satıldı[3]. Kısa süre içinde şirketin geliri yüz milyonlarca dolara ulaştı ve 2013’te yapılan anlaşmalarla 50 yıllık petrol ve gaz teslimatları garanti altına alındı[3].

Bu karmaşık yapının en dikkat çekici kısmı ise off-shore hesapların devlet denetiminden uzak tutulması. Jersey’deki TEC, ne Sayıştay ne de TBMM KİT Komisyonu tarafından denetlendi. Uluslararası baskı artınca AKP hükümeti 2021’de Ankara merkezli yeni bir TEC kurarak Jersey’deki şirketi bu yeni yapıya devredip kapattı. Ancak uzmanlar, Jersey’de kaybolan tutarın kimlerin cebine gittiğine dair hâlâ hiçbir resmi rapor olmadığını söylüyor. Uluslararası hukuk açısından bakıldığında ise, ABD’de görülen bir tenfiz davası sonucu tahkim kararının kamuya açılması, bu kayıtların gelecekte mahkemelerde kullanılmasının önünü açıyor.

AK Parti Ağı, Aile Bağlantıları ve Uluslararası Suçlamalar

Off-shore ağının iç yüzünü anlamak için, Berat Albayrak ve ailesinin rolünü mercek altına almak gerekiyor. Powertrans’ın hikâyesi, Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın baş aktör olduğu bir yolsuzluk zincirine işaret ediyor. 2016’da RedHack tarafından sızdırılan e-postalarda, Albayrak’ın Powertrans’ın en küçük operasyon kararlarını dahi mikroyönetimle yönettiği; çalışanların yemek ve seyahat harcamalarına kadar her şeyi onayladığı görülüyor[3]. Albayrak kamuoyu önünde şirketle bağını reddetse de, e-postalar bunun aksini kanıtlıyor; habere göre eleştiride bulunan gazeteciler tehdit edilmiş[3].

Nordic Monitor’un araştırması, Powertrans’ın 2011’de kurulmasının ardından şirket hisselerinin hızla shell şirketler üzerinden el değiştirdiğini ve kontrolün hep Albayrak çevresinde kaldığını gösteriyor[3]. Şirketin üst düzey yöneticileri – Albayrak’ın kuzeni Ekrem Keleş ve Çalık Grubu’ndan transfer edilen isimler – her adımı damada rapor ediyordu[3]. 2014’ten itibaren KRG petrolünün Türkiye üzerinden aktarılmasında Powertrans’ın kilit rol oynaması, aile işletmesinin yüz milyonlarca dolarlık gelir elde ettiğinin göstergesi.

İşin bir başka boyutu ise uluslararası suçlamalar. 2015’te, Rusya Savunma Bakanlığı Türkiye’nin Suriye ve Irak’taki IŞİD tarafından kontrol edilen petrolün ana tüketicisi olduğunu iddia etti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ailesinin bu yasadışı ticarete dahil olduğunu öne sürdü[5]. Rus yetkililer, uydu görüntülerinin Suriye ve Irak’ta IŞİD kontrolündeki sahalardan Türkiye’ye binlerce tankerlik “canlı bir boru hattı”yla petrol taşındığını gösterdiğini açıkladı[5]. Bu ağır suçlamalara yanıt veren Erdoğan, Paris’te yaptığı açıklamada “Eğer böyle bir şey ispatlanırsa, makamımda bir gün bile durmam” diyerek iddiaları reddetti[5]. Rusya ile Türkiye arasındaki gerilim uçak krizi ve karşılıklı yaptırımlarla tırmanırken, iddialar uluslararası basının gündemine oturdu.

Nordic Monitor’un 2024 tarihli başka bir araştırması, ICC kararının ardından ABD’de açılan tenfiz davasına dikkat çekiyor. Dosyaya göre, Irak hükümeti 10 Nisan 2023’te Washington’daki federal mahkemeye başvurarak Türkiye’den 1,47 milyar dolar artı faiz talep etti; Ankara’nın ödeme yapmayı reddetmesi üzerine açılan bu dava, Türkiye’nin ABD’deki varlıkları açısından risk oluşturuyor[4]. Aynı makale, ICC ve ABD mahkeme kararlarının Powertrans’ın yüz milyonlarca varil petrolü hukuksuz şekilde taşıdığı tespitine dayandığını ve Türkiye’nin 1973 tarihli anlaşmanın dışına çıktığını vurguluyor[4].

Halkın Zararı, Muhalefetin Hesap Verme Talepleri ve Resmî Savunma

İzinsiz petrol taşımacılığından doğan tahkim cezası, devlet hazinesi üzerinden vatandaşa yansıyacak devasa bir yük. Muhalefet partileri, bu paranın sorumluların mal varlıklarından tahsil edilmesi gerektiğini savunuyor ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Yüce Divan’da yargılanmasını talep ediyor. CHP’li Deniz Yavuzyılmaz’ın paylaştığı Deloitte raporlarına göre, IKBY’nin 2014–2018 arasındaki petrol transit ücretleri 2,32 milyar dolar; bunun 904 milyon dolarının BOTAŞ’a aktarıldığı, 1 milyar 416 milyon dolarının ise kaybolduğu belirtiliyor[7]. Yavuzyılmaz, bu belgeleri anayasa gereği cumhurbaşkanının yargılanmasını talep eden başvurusunda kullanacağını açıkladı[7].

Bu iddialar uluslararası medyaya da yansıdı. Turkish Minute, Yavuzyılmaz’ın açıklamalarına yer vererek, ICC kararının 1,324 milyar dolar fazla tahsilatın iadesi niteliğinde olduğunu ve Türkiye’nin kararı Fransa’da iptal ettirme girişiminin sürmekte olduğunu hatırlattı[7]. Reuters ise hattın kapatılmasının ardından yürütülen müzakerelerde Irak’ın Türkiye’ye karşı ikinci bir dava açmaya hazırlandığını ve anlaşmanın yeniden yapılandırılmasının gündemde olduğunu belirtiyor[2].

İktidar cephesinden gelen yanıt ise farklı. Türkiye’nin Dezenformasyonla Mücadele Merkezi, sosyal medyada dolaşan “2,32 milyar dolar transit ücreti alındı ve 1,42 milyar dolar kayboldu” iddiasını “tamamen asılsız” olarak nitelendirdi[6]. Resmî açıklamaya göre BOTAŞ, 2014–2018 arasında 1,48 milyar dolar gelir elde etti; tahkim kararında Türkiye’nin 2,32 milyar dolar gelir elde ettiği yönünde bir ifade bulunmuyor[6]. Açıklamada, Turkish Energy Company’nin tamamıyla devlet şirketi olduğu, tüm gelir ve giderlerinin Sayıştay ve TBMM KİT Komisyonu tarafından denetlendiği ve herhangi bir gelir kaybının mümkün olmadığı savunuldu[6]. Ayrıca Türkiye’nin karara itiraz ettiği ve iptal davası sonuçlanmadan hükmün kesinleşmeyeceği vurgulandı[6].

Sonuç ve Sorular

Türkiye‑Irak boru hattı krizi, enerji diplomasisi ile yolsuzluk arasındaki ince çizginin nasıl aşıldığını gösteren çarpıcı bir örnek. Uluslararası tahkim kararları, gizli anlaşmalar ve off-shore hesaplar üzerinden yürüyen bu düzen, hem Türkiye’de hem dünyada enerji hukukunun sınırlarını tartışmaya açtı. 450 bin varillik günlük akışın durması, küresel petrol piyasasında fiyat dalgalanmalarına yol açtı[1][2]; Irak ekonomisi milyarlarca dolar kaybetti. Öte yandan Powertrans aracılığıyla yürütülen gizli petrol trafiği, shell şirketler ve aile bağları üzerinden organize edilen bir sistemle hem devlet denetiminden hem de uluslararası şeffaflıktan kaçırıldı. Rusya’nın IŞİD petrolü iddiaları, olayın küresel boyutunu bir kez daha gösterdi[5].

Bugün gelinen noktada, Jersey’de buharlaşan 1,416 milyar doların kimlerin cebine gittiği hâlâ yanıt bekleyen en kritik soru. Türkiye’nin ICC kararını temyiz etme girişimleri sürüyor, ancak uluslararası mahkemelerin ve yabancı devletlerin kararları Türkiye’nin finansal yükümlülüklerini artırabilir. Muhalefetin Yüce Divan çağrıları, iktidarın dezenformasyon açıklamaları ve yeni davaların gölgesinde, bu skandalın siyasi ve hukuki sonuçları önümüzdeki yıllarda da tartışılmaya devam edecek. Bir dedektif titizliğiyle hazırlanan bu dosya, hem ulusal hem uluslararası arenada hesap verebilirlik mücadelesinin sembolü olarak gündemdeki yerini koruyor.

Kaynaklar

  1. Explainer: What is the Iraq-Turkey oil pipeline dispute and who's on the hook? | Reuters
  2. A year after Iraq-Turkey pipeline halt, no progress to resume flows | Reuters
  3. Erdoğan’s family venture brought back the man who set up illicit Kurdish, ISIS oil scheme | Nordic Monitor
  4. Turkey to compensate Iraq for stolen Kurdish oil in a scheme that enriched Erdogan’s family | Nordic Monitor
  5. Russia Says It Can Prove Erdogan And Family Are Involved in ISIS Oil Trade | Newsweek
  6. Türkiye rejects claims over Iraq-Türkiye oil pipeline funds | Daily Sabah
  7. Part of Kurdish oil pipeline fees went to BOTAŞ, $1.4 billion remains unaccounted for: opposition deputy | Turkish Minute