Eskişehir’de Bebekli Annelerin Evine Şafak Baskını: Rejiminin Gaddarlığı Bir Kez Daha Ortaya Saçıldı
“Aile yılı” ilan eden iktidar, ailelerin kapısına
sabaha karşı dayanarak rekor bir yalanın daha altına imza attı. Eskişehir’de
çok sayıda kadın ev hanımı, aralarında 1 ve 3 yaşındaki çocukları bulunan
annelerin de bulunduğu aileler, şafak baskınlarıyla gözaltına alındı.
Kapılar kırıldı, küçük çocuklar korku içinde ağladı, anneler zorla evlerinden
çekilip götürüldü.
Bu hukuksuz operasyonu kamuoyuna duyuran milletvekili Ömer Faruk
Gergerlioğlu, yaşananları açıkça şöyle tanımladı:
“Güya aile yılı. Utanın! Bu gaddarlık, bu vicdansızlıkniye?”
Çocuklar ağlarken anneler zorla götürüldü — ‘Bu nasıl aile politikası?’
Gözaltına alınan kadınların herhangi bir şiddet olayına,
toplumsal tehlikeye ya da kamu güvenliğini tehdit eden eyleme karışmadıkları
biliniyor. Ev hanımlarının “örgüt soruşturması” gerekçesiyle sabahın köründe
çocuklarının önünde sürüklenerek götürülmesi kamuoyunda derin bir infial
uyandırdı.
Bir baba, yaşadığı travmayı şu sözlerle aktardı:
“Kapıyı kırar gibi girdiler. Çocuklar korkudan çığlık çığlığa kaldı. 1 yaşındaki bebeğimiz emzirme çağında, ama annesinin yanında gitmesine bile izin verilmedi.”
Hukuk değil — intikam duygusu ve toplumsal sindirme politikası
Bu olay bir istisna değil. Erdoğan rejimi yıllardır yargıyı
siyasi intikam aracına dönüştürmüş durumda.
- Ev baskınları
- Uzun tutukluluk
- Anne-bebek ayrımı
- Sosyal yardım, eğitim, sivil dayanışma gibi
faaliyetlerin kriminalize edilmesi
Türkiye’de hiçbir somut suç isnadı olmaksızın
insanların hayatlarını karartmanın resmileştirildiği bir döneme girildi.
Ailelerin gözetilmesi gerekirken, aile doğrudan hedefe konmuş durumda.
2016’dan bu yana yöntem değişmedi, sadece sertleşti
İktidarın yeni hamlesi, toplumu korkutma ve sindirme çabası
olarak görülüyor.
Yıllardır uygulanan taktik aynı:
- Önce kategorize et
- Sonra düşmanlaştır
- Ardından kapıları kır ve gözaltına al
- Medyaya “terör operasyonu” de
- Kamuoyunu sustur
Eskişehir’deki son örnek, çocuklu annelere kadar ulaşan
bir nefret siyasetinin artık sınır tanımadığını gösteriyor.
Türkiye nefes almak isteyen milyonların üzerine çöken baskıyla boğuşuyor
“Aile yılı” ilan eden bir rejimin, çocukların gözü önünde
annelerini sürükleyerek götürmesi — yalnızca çelişki değil — bir çürümenin
resmi.
Devletin görevi aileleri güçlendirmek, çocukları korumaktır.
Erdoğan iktidarının tercihi ise aileyi kırmak, toplumu sindirmek ve korku
üretmek.
Bu baskı politikaları; hukukla, insan haklarıyla, etik kurallarla ya da en temel insani değerlerle hiçbir şekilde bağdaşmıyor. Devletin görevi vatandaşını korumak, aileyi güçlendirmek, çocukları güvence altına almak iken; bugün Türkiye’de tam tersi yapılıyor: toplum korkutuluyor, muhalifler hedef gösteriliyor, anneler ve çocuklar dahi siyasi hesapların içinde eziliyor. Böyle bir düzenin sürdürülebilirliği yok. Tarih bize gösterdi ki otoriter rejimler, toplumun vicdanı ve dayanışması karşısında kalıcı olamaz. Türkiye’nin yarını; korkunun değil, adaletin konuşulduğu bir ülke olduğunda mümkün olacak. İnsanlar sustuğu için değil, yan yana durup haklarını savunduğu için özgürleşecek. Bu karanlık günler geçecek! Çünkü hiçbir rejim, hiçbir diktatör halkın vicdanından daha güçlü değildir.

Social Plugin