Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Can Atalay'ın başvurusunu incelemeye aldı. Atalay, 2013 Gezi Parkı protestoları nedeniyle yargılanıp mahkûm edilerek 18 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 2023 genel seçimlerinde Türkiye İşçi Partisi'nden (TİP) milletvekili seçilmesine rağmen serbest bırakılmadı ve milletvekilliği de düşürüldü.
Atalay, Anayasa Mahkemesi'nin iki kez lehine karar vermesine rağmen serbest bırakılmadı ve Yargıtay tarafından tutukluluğu sürdürüldü. Bu süreçte Yargıtay, Anayasa Mahkemesi'nin kararlarına uymayarak bir hukuk krizine yol açtı ve ilk defa Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu.
AİHM’ye başvurusunda, Atalay, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 5. (özgürlük ve güvenlik hakkı), 7. (kanunsuz ceza olmaz ilkesi) ve Protokol No. 1’in 3. (serbest seçim hakkı) maddeleri uyarınca haklarının ihlal edildiğini belirtti. AİHM, Türkiye'ye, Atalay’ın tutukluluğunun hukuki olup olmadığı ve seçilmiş bir milletvekili olarak özgürlüğünden mahrum edilip edilmediği gibi konularda soru yöneltti.
Olaylar, Türkiye’deki yargı bağımsızlığı ve ifade özgürlüğü konusundaki endişeleri yeniden gündeme getirdi. Atalay, Gezi Parkı protestolarında hükümeti devirmeye teşebbüs ettiği iddiasıyla yargılanmış ve mahkûm edilmişti.
AİHM'nin bu davadaki olası kararınından sonra, Erdoğan rajimi'nin demokratik süreçler ve insan hakları konusundaki uluslararası standartlara uygunluğunu yeniden değerlendirip değerlendirmeyeceği merak konusu.
Gezi Parkı davasında, Atalay ve diğer sanıklar, İstanbul'daki bir kentsel dönüşüm projesine karşı başlatılan ve ülke geneline yayılan protestolarda hükümeti devirmeye teşebbüs etmekle suçlandı. Bu olay, o dönemin başbakanı ve şimdiki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın artan otoriterliğine ve ortaya çıkarılan yolsuzluklarına karşı gençlik odaklı bir hareketin başlangıcı olmuştu.
AİHM'nin bu davada alacağı karar, ErdoğanTürkiyesnin demokrasi ve insan hakları konusundaki sicilinin, bu kararla birlikte daha yakından incelenmesi muhtemeldir.
Gezi Parkı olaylarının ardından başlatılan siyasi hesaplaşmanın mağdurlarından biri olan Can Atalay, Erdoğan rejiminin adaletsizliğinin en çarpıcı örneklerinden biridir. AİHM'nin kararında vurgulandığı gibi, Atalay'ın yargılanma sürecinde yaşadığı baskılar ve adil yargılanma hakkının ihlali, Türkiye'deki adalet sisteminin tamamen siyasallaştığının ve cöktüğünün açık bir göstergesi.
Erdoğan yönetimi, Gezi Parkı olaylarını bahane ederek muhaliflerine yönelik geniş çaplı bir baskı kampanyası başlatmış ve adalet sistemini bu kampanyanın aracı haline getirmişti. AİHM'nin kararının ortaya koyduğu gerçekler, bu iddiaların ne kadar yerinde olduğunu bir kez daha teyit ediyor.
Türkiye'deki Adalet Sistemi, Yıkımın Eşiğinde!
Türkiye'deki adalet sistemi, Erdoğan rejimi döneminde sistematik olarak zayıflatılmış ve siyasallaştırılmıştır. Yargı, iktidarın emri altında hareket eden bir araç haline gelmiş, bağımsızlığı ve tarafsızlığı tamamen yitirmiştir. AİHM'nin Atalay kararındaki tespitler, bu durumun ne kadar vahim boyutlara ulaştığını göstermektedir.
Bu karar neyi değiştirecek?
AİHM'nin kararının, bir kez daha uluslararası kamuoyunda geniş yankı bulması bekleniyor. Özellikle Avrupa Birliği ülkeleri ve insan hakları örgütleri, Erdoğanı, adalet sisteminde köklü reformlar yapmaya ve hukukun üstünlüğünü sağlamaya daha güçlü bir şekilde zorlayacaklarını dusunuyorum. Umarım bu karar, Erdoğan rejiminin uluslararası arenadaki izolasyonunu daha da derinleştirebilir.
Gezi Parkı davasında, Atalay ve diğer sanıklar, İstanbul'daki bir kentsel dönüşüm projesine karşı başlatılan ve ülke geneline yayılan protestolarda hükümeti devirmeye teşebbüs etmekle suçlandı. Bu olay, o dönemin başbakanı ve şimdiki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın artan otoriterliğine ve ortaya çıkarılan yolsuzluklarına karşı gençlik odaklı bir hareketin başlangıcı olmuştu.
AİHM'nin bu davada alacağı karar, ErdoğanTürkiyesnin demokrasi ve insan hakları konusundaki sicilinin, bu kararla birlikte daha yakından incelenmesi muhtemeldir.
Gezi Parkı olaylarının ardından başlatılan siyasi hesaplaşmanın mağdurlarından biri olan Can Atalay, Erdoğan rejiminin adaletsizliğinin en çarpıcı örneklerinden biridir. AİHM'nin kararında vurgulandığı gibi, Atalay'ın yargılanma sürecinde yaşadığı baskılar ve adil yargılanma hakkının ihlali, Türkiye'deki adalet sisteminin tamamen siyasallaştığının ve cöktüğünün açık bir göstergesi.
Erdoğan yönetimi, Gezi Parkı olaylarını bahane ederek muhaliflerine yönelik geniş çaplı bir baskı kampanyası başlatmış ve adalet sistemini bu kampanyanın aracı haline getirmişti. AİHM'nin kararının ortaya koyduğu gerçekler, bu iddiaların ne kadar yerinde olduğunu bir kez daha teyit ediyor.
Türkiye'deki Adalet Sistemi, Yıkımın Eşiğinde!
Türkiye'deki adalet sistemi, Erdoğan rejimi döneminde sistematik olarak zayıflatılmış ve siyasallaştırılmıştır. Yargı, iktidarın emri altında hareket eden bir araç haline gelmiş, bağımsızlığı ve tarafsızlığı tamamen yitirmiştir. AİHM'nin Atalay kararındaki tespitler, bu durumun ne kadar vahim boyutlara ulaştığını göstermektedir.
Bu karar neyi değiştirecek?
AİHM'nin kararının, bir kez daha uluslararası kamuoyunda geniş yankı bulması bekleniyor. Özellikle Avrupa Birliği ülkeleri ve insan hakları örgütleri, Erdoğanı, adalet sisteminde köklü reformlar yapmaya ve hukukun üstünlüğünü sağlamaya daha güçlü bir şekilde zorlayacaklarını dusunuyorum. Umarım bu karar, Erdoğan rejiminin uluslararası arenadaki izolasyonunu daha da derinleştirebilir.
Social Plugin