Güncel Haberler

6/recent/ticker-posts

Erdoğan Rejiminin Kirli Oyunu: Yaren Tuncer, ‘Örgüt Üyeliği’ iddiası ile tutuklandı.

 

SGDF Davasında Yeni Gelişme: Yaren Tuncer Tutuklandı!

10 Eylül'de İzmir merkezli operasyonlarda, Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu'nun (SGDF) önceki dönem Eşbaşkanı Yaren Tuncer ve Özge Doğan İstanbul’da, Meryem Yıldırım ve Mustafa Furkan Özkan ise İzmir’de gözaltına alındı. Gözaltındaki 3 günün ardından, Tuncer "örgüt üyeliği" iddiasıyla tutuklandı. Doğan, Yıldırım ve Özkan ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Suçlamalar arasında 8 Mart ve 1 Mayıs gibi etkinliklere katılmak da bulunuyor.

Geçmişteki Davalar ve Tahliye Kararları:
Bir yıl önceki davada Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyesi Yaren Tuncer ve Okan Danacı hariç, yedi kişi hakkında tahliye kararı verilmişti. Bu dava kapsamında, sanıklar "örgüt üyeliği" suçlamasıyla yargılanmış, çeşitli eylem ve gösterilere katılmaları suçlama konusu yapılmıştı. O dönemde Yaren Tuncer, tutuklu olarak yargılanmaya devam etmişti. Şimdi ise bu davaya yeni bir boyut eklenmiş, Tuncer’in örgüt üyeliği suçlamasıyla yeniden tutuklanması dikkat çekici bir gelişme olarak kayda geçti.

Bu iki dava, SGDF üyelerinin uzun süredir devletin gözünde "tehdit" olarak görülmesine ve sıkı takibe alındığına işaret ediyor.

Gözaltındaki SGDF’liler için açıklama:
İzmir'de gözaltına alınan üyelerinin serbest bırakılmasını talep eden Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF), bu olayın gençlik mücadelesini engellemeye yönelik bir komplo olduğunu vurguladı. Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) ve SGDF üyeleri, 10 Eylül'deki operasyonlar sonrasında İnsan Hakları Derneği İzmir Şubesi'nde bir basın toplantısı düzenledi. Gözaltına alınan Meryem Yıldırım, Özge Doğan, Yaren Tuncer ve Furkan Özdal'ın serbest bırakılması talep edildi.

ESP PM Üyesi Murat Çepni, bu gözaltıları 12 Eylül 1980 askeri darbesinin devamı olarak nitelendirdi. Ona göre, devrimci mücadeleyi bastırmak amacıyla sürdürülen bu saldırılar, o dönemden bu yana aynı zihniyetle devam ediyor. "12 Eylül askeri darbesi sırasında özgürlük ve sosyalizm mücadelesi veren devrimciler gözaltına alınıp rehin tutuldu, bugün de AKP-MHP faşizmi benzer bir yaklaşımı sürdürüyor" diyen Çepni, bu baskıların devrimcilerin sesini kesmeye çalıştığını belirtti. Çepni ayrıca, gözaltına alınan SGDF üyelerinin, İzmir'de gençlik ve akademik mücadelede tanınan ve bilinen kişiler olduğunu vurguladı. Suçlamalara dair somut bir delilin bulunmadığını, aksine yalnızca gizli tanık ifadelerine dayanıldığını da ekledi.

SGDF temsilcisi Sezgin Zevkibol ise rejimin, gençlik hareketini bastırmaya yönelik çabalarının başarıya ulaşamayacağını belirtti. Gençlerin mücadele azminin 12 Eylül'den bu yana sürdüğünü ve hiçbir baskının bu direnişi yok edemediğini vurguladı.



Erdoğan Rejiminin Kirli Oyunu: Muhaliflere ‘Örgüt Üyeliği’ Damgası ile Susturma Operasyonu.

Türkiye'de muhalif sesleri susturma amacıyla "örgüt üyeliği" suçlamasının nasıl kötüye kullanıldığına dair eleştiriler, hem yerel hem uluslararası platformlarda yaygın bir şekilde dile getiriliyor. Erdoğan rejimi, özellikle 2016'daki başarısız darbe girişiminden sonra, terörle mücadele yasalarını muhalifleri bastırma aracı olarak kullanmaya başlamıştır. Yargı, rejimin kontrolüne geçtikçe, gazeteciler, akademisyenler, insan hakları savunucuları ve siyasi muhalifler gibi geniş bir kesim keyfi şekilde terör örgütleriyle ilişkilendirilerek yargılanıyor.

Uluslararası insan hakları kuruluşları, bu süreçte Erdoğan hükümetinin terörle mücadele ve terörün finansmanını engelleme mekanizmalarını silah haline getirdiğini sık sık rapor etmiştir. Stockholm Freedom Center'ın 2022 raporu, bu tür davaların hukuki dayanağının zayıf olduğunu ve genellikle eleştirileri susturmak amacıyla yapıldığını belirtmektedir. Terör finansmanı iddialarıyla insanların mal varlıklarına el konulması ve bu kişilerin uluslararası finansal sistemlerde “terörist” olarak damgalanması gibi uygulamalar, özellikle yurtdışında yaşayan Türk vatandaşları için de ciddi hak ihlalleri yaratmaktadır.

Human Rights Watch ,The Stockholm Center for Freedom (SCF) ve benzeri kuruluşlar ise Türkiye’deki insan hakları ihlallerine dikkat çekerek, "örgüt üyeliği" suçlamalarının giderek keyfi hale geldiğini ve siyasi baskı aracına dönüştüğünü ifade etmektedir. Özellikle HDP gibi Kürt siyasi partilerine ve liderlerine yönelik kapatma davaları ve tutuklamalar, Erdoğan rejiminin muhalefeti susturmak için kullandığı başlıca yöntemler arasında sayılmaktadır. Bu bağlamda, gazeteciler, aktivistler ve akademisyenler üzerindeki baskılar da giderek artmış, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) bağlayıcı kararlarına rağmen Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala gibi isimlerin hukuksuz bir şekilde tutuklulukları sürdürülmüştür

Bu durum, Türkiye’de adalet sisteminin bağımsızlığını yitirdiği ve rejimin politik çıkarlarına hizmet eder hale geldiğini göstermektedir.