ABD Temyiz Mahkemesi Halkbank Davasında Dokunulmazlık Argümanını Reddetti!
ABD Temyiz Mahkemesi’nin Halkbank’a yönelik verdiği son karar, Erdoğan rejiminin uluslararası yolsuzluklar ve yaptırım ihlalleriyle gölgelenmiş ekonomik ilişkilerini yeniden gözler önüne serdi. Halkbank, İran’a yönelik yaptırımları delerek İranlı kaçakçı Reza Zarrab aracılığıyla 20 milyar dolara yakın bir fon akışı sağlamak ve bu süreçte sahte işlemlerle yaptırımları delmekle suçlanıyor. Erdoğan yönetimi, devlete ait bir bankanın dokunulmazlığı olduğunu savunarak ABD yargısının bu konuda yetkisiz olduğunu iddia etti, ancak mahkeme, devlet destekli bile olsa ticari bir kurumun bu tür faaliyetlerden sorumlu tutulabileceğini vurguladı.
Bu davada, Halkbank’ın İran’a uygulanan yaptırımları delmek için sahte işlemler ve belgeler düzenlediği, İran’ın petrol satışlarından elde ettiği gelirleri aklayarak ABD finans sisteminde akışını sağladığı ortaya cikiyor. Reza Zarrab, Türkiye’deki bürokrat ve yetkililere yüklü rüşvetler verdiğini itiraf ederek, Halkbank’ın İran yaptırımlarını aşmak için Türk yetkililerinin iş birliği yaptığını belirtmişti. Zarrab’ın itiraflarına göre, Türkiye’deki üst düzey yetkililer, bu yasa dışı işlemler karşılığında milyonlarca dolarlık rüşvet kabul etti; Erdoğan hükümeti ise bu faaliyetlere göz yumdu ve destek sağladı. Erdoğan’ın hükümeti döneminde ortaya çıkan yolsuzluk ses kayıtları, özellikle Reza Zarrab’ın Türkiye’deki yetkililere verdiği büyük çaplı rüşvetleri detaylandırıyordu (17-25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu). Ses kayıtlarında konuşulanlara göre, İran’a uygulanan yaptırımları delmek için yapılan milyarlarca dolarlık para transferinde Halkbank ve hükümet yetkilileri iş birliği içindeydi. Zarrab’ın bazı bakanlara ve Erdoğan’ın yakın çevresine milyonlarca dolar rüşvet verdiği, bu rüşvetlerle işlemlerin kolaylaştırıldığı ve devlet kurumlarının kontrolünden kaçınıldığı bu tapelerle ifşa edilmişti.
Zarrab’ın rüşvet skandalı ve Halkbank davası, Türkiye’de ciddi bir siyasi krize yol açsa da Erdoğan bu iddiaları yalanlayarak yargı sürecine müdahalelerle olayları kontrol altına aldı. Reza Zarrab, ABD’deki mahkemede itiraflarda bulunarak Türkiye’deki yetkililere yüklü rüşvetler verdiğini söyledi ve bazı kanıtlar sundu; bu itiraflar ABD’de devam eden davaların ana kanıtlarını oluşturdu. Türkiye’de ise soruşturmayı yürüten savcı ve emniyet yetkilileri görevden alındı, hapsedildi ve dava adeta bir darbe ile örtbas edildi, halkın ve muhalefetin tepkisine rağmen soruşturma sonuçsuz bırakıldı. Erdoğan, karıştığı yolsuzlukların ortaya çıkmasını engellemek amacıyla, bu olayları bir darbe girişimi olarak nitelendirdi ve arkasında Gülen Cemaatinin bulunduğunu öne sürerek suçlamalardan sıyrılmayı başardı. Erdoğan’a göre ses kayıtları gerçek değil montajdı!
ABD de görülen dava, Türkiye’nin uluslararası alanda şeffaf olmayan işlemlerle ve yolsuzlukla ilişkilendirilmesine neden olurken, Erdoğan rejimi açısından ciddi bir kriz ve korku yaratıyor. ABD yargısının, devlet destekli bir bankanın ticari işlemlerini dokunulmazlık kapsamında değerlendirmemesi, Halkbank’ın ABD’de yargılanmasının önünü tamamen açtı. Bu karar, Türkiye’nin finansal sisteminin ve uluslararası itibarı açısından potansiyel olarak ağır sonuçlar doğurabilir. ABD mahkemeleri, devletlerin ticari faaliyetlerdeki yasa dışı uygulamalarına yönelik sorumluluklarını, Halkbank davası gibi örneklerle sağlamlaştırmayı hedefliyor.
Halkbank davasının Erdoğan rejimi için çok katmanlı etkileri var. Bu davada elde edilecek delillerin, Türkiye’nin iç siyasetinde ve dış ilişkilerinde Erdoğan yönetiminin şeffaflıktan uzak tavrını daha fazla tartışmaya açacağı, rejimin ise bu durumdan ekonomik ve siyasi anlamda olumsuz etkilenebileceği değerlendiriliyor. Özellikle mahkeme süreci ilerledikçe, Halkbank’ın üst düzey yöneticileri ve Türkiye’deki siyasi bağlantıları hakkında daha fazla bilginin gün yüzüne çıkması bekleniyor. Bu da Erdoğan’ın kâbusu; Çünkü ona göre ses kayıtları montaj, yapılanlar ise bir darbe girişimiydi!
Social Plugin