Güncel Haberler

6/recent/ticker-posts

"Siber Güvenlik" Kılıfında Hukuksuzluk ve Baskı Yasası

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) iktidar partisi ve ortaklarının oylarıyla kabul edilen "Siber Güvenlik Kanunu", Erdoğan rejiminin demokrasi, hukukun üstünlüğü, hesap verebilirlik, ifade özgürlüğü ve insan hakları sözleşmelerini hiçe saydığının yeni bir kanıtı olarak tarihe geçti. Kanun, "siber güvenlik" kisvesi altında, muhalif sesleri susturmayı, ifade özgürlüğünü kısıtlamayı ve keyfi uygulamalara zemin hazırlamayı amaçlıyor.

Temel Hak ve Özgürlüklerin İhlali:
Kanun, "milli güvenlik" ve "kamu düzeni" gibi muğlak kavramlar üzerinden, ifade özgürlüğü, özel hayatın gizliliği ve kişisel verilerin korunması gibi temel hakları ciddi şekilde kısıtlıyor.

Sözde kanun, "Algı oluşturma" gibi yoruma açık ifadelerle, eleştirel düşünceyi ve kamuoyunu bilgilendirme çabalarını baskı altına almayı hedefliyor. Kanunda yer alan 'algı yaratma' tanımlamasının muğlaklığı, kamu yararına olan bilgilerin, usulsüzlük ve yolsuzluk gibi konuların ifşa edilmesinin önünde ciddi bir engel oluşturmaktadır. Bu belirsiz tanım, basın ve ifade özgürlüğüne açıkça ters düşmekte, rejimin yolsuzluk ve usulsüzlüklerine karşı kendini korumayı amaçlayan bir uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır. Ne yerel ne de uluslararası yasalarla bağdaşan bu düzenleme, tamamen siyasi çıkar amacı taşımaktadır. 'Algı yaratma' ifadesi, eleştirel haberciliği ve kamuoyunu bilgilendirme çabalarını baskı altına alarak, demokratik bir toplumda hayati öneme sahip olan şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerini yok etmektedir.

Sözde kanunda kullanılan geniş ve ucu açık, açıkça siyasi çıkar gözeten kavramlar, neredeyse tüm internet kullanıcılarının Başkanlığın keyfiyetine göre müdahaleye maruz kalabileceği bir ortam yaratmaktadır. 'Milli güvenlik', 'kamu düzeni' gibi belirsiz tanımlar, Başkanlığa geniş bir yetki alanı sunarak, internet kullanıcılarının ifade özgürlüğü, özel hayatın gizliliği ve bilgiye erişim haklarını keyfi olarak sınırlama imkânı tanımaktadır. Bu durum, eleştirel seslerin susturulmasına, muhalif görüşlerin bastırılmasına ve toplumun genelinde bir otosansür mekanizmasının oluşmasına yol açabilir. Ayrıca, bu tür bir yetkilendirme, internet kullanıcılarının kişisel verilerinin ve çevrimiçi faaliyetlerinin sürekli olarak izlenmesine ve kaydedilmesine olanak tanıyarak, mahremiyetin ciddi şekilde ihlal edilmesine neden olabilir. Bu keyfi müdahale riski, internetin özgür ve açık bir platform olarak işlevini zedeleyerek, demokratik katılımı ve bilgi paylaşımını olumsuz etkileyebilir.

Hukukun Üstünlüğü ve Orantılılık İlkelerinin Zedelenmesi:
Kanun, keyfi uygulamalara yol açabilecek muğlak ve belirsiz yasal tanımlar içeriyor. Cezaların ağırlığı ve orantılılığı konusunda ciddi endişeler bulunuyor. Kanun tasarısının en tartışmalı noktalarından biri, hâkim kararı olmadan yapılan aramalar ve el konulan verilerin, karar beklenmeden çözümlenmesi işlemiydi, 
bu hüküm, güçlü muhalefet ve gelen yogun tepkiler sonrasında yasa tasarısının son versiyonundan kaldırıldı.

AB ve Uluslararası Standartlara Aykırılık:
Sözde kanun, AB Genel Veri Koruma Yönetmeliği (GDPR) ve diğer uluslararası veri koruma standartlarına aykırılıklar içeriyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi gibi uluslararası insan hakları belgeleriyle çelişen hükümler barındırıyor.

Yetki Yoğunlaşması ve Denetim Eksikliği:
Başkanlığa ve Siber Güvenlik Kurulu'na verilen geniş yetkiler, yetki yoğunlaşmasına ve denetim eksikliğine yol açıyor. Başkanlığın Cumhurbaşkanlığına bağlı olması, siyasi etkilerin yoğunlaşmasına ve bağımsızlığın zedelenmesine neden oluyor. Hesap verebilirlik mekanizmalarının zayıflığı, keyfi uygulamalara zemin hazırlıyor. Kanunda neredeyse sınırsız yetkilerle donatılan Başkanlık hem yürütme hem de denetleme gibi çifte yetkiye sahip kılınmıştır. Bu durum, hukukun üstünlüğü ilkesine, şeffaflık ve hesap verebilirlik prensiplerine açıkça aykırıdır. Denetimsiz bir yetkilendirme olan bu uygulama, keyfi kararların alınmasına ve yetki kötüye kullanımına zemin hazırlamaktadır. Yürütme ve denetleme yetkilerinin tek bir elde toplanması, kuvvetler ayrılığı ilkesini hiçe saymakta ve otoriter bir yönetim anlayışını beraberinde getirmektedir. Bu nedenle, Başkanlığa verilen bu geniş yetkiler, demokratik denge ve denetleme mekanizmalarını zayıflatarak, hukuki güvenlik ve adil yönetim ilkelerine zarar vermektedir.

Muğlaklık ve Keyfi Uygulamalar:
"Milli güvenlik", "kamu düzeni", "kritik altyapı" gibi muğlak kavramlar, kanunun keyfi uygulamalara yol açmasına neden oluyor. "Yetki verilen durumlar", "uygun görüş", "algı oluşturma" gibi ifadeler, yoruma açık olduğu için keyfi uygulamalara neden oluyor.

Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik Sorunları:
Kurul toplantılarının ve kararlarının şeffaflığı konusunda endişeler bulunuyor. Kamu yararını ilgilendiren bilgilerin ifşa edilmesinin engellenmesi, hesap verebilirliği yok ediyor. Başkanlığın gelir ve harcamalarının şeffaflığı konusunda eksiklikler bulunuyor.

Ekonomik Etkiler:
Şirketlere getirilen ağır yükümlülükler ve yüksek idari para cezaları, ekonomik zararlara neden oluyor. İhracat kısıtlamaları ve şirketlerin faaliyetlerine müdahale, rekabet gücünü zayıflatıyor. Yabancı yatırımcıların Türkiye'ye yatırım yapmasını engelliyor.

Muhalefetin Tepkisi ve İktidarın Vurdumduymazlığı:
TBMM'de muhalefet milletvekilleri, özellikle Ömer Faruk Gergerlioğlu, kanunun hukuksuz ve baskıcı yönlerine sert bir şekilde itiraz etti. TBMM Genel Kurulu'nda yaptığı sert eleştirilerle, kanunun temel hak ve özgürlükleri ihlal ettiğini, hukukun üstünlüğü ilkesini zedelediğini ve keyfi uygulamalara zemin hazırladığını vurguladı. Gergerlioğlu, kanunun uluslararası hukuk ve anayasaya aykırı hükümler içerdiğine dikkat çekerek, iktidar partisinin yaptığı hukuksuzluğu dile getirdi. Ancak, tüm bu eleştirilere ve hukuk dışı maddelere rağmen, iktidar partisi ve ortakları kanunu oylarıyla kabul ederek yasalaştırdı.

Uluslararası Tepkiler ve Türkiye'nin İmajı:
Kanunun uluslararası hukukla çelişen hükümleri, uluslararası insan hakları kuruluşları ve AB tarafından eleştirilere yol açacaktır. Bu durum, Türkiye'nin uluslararası arenadaki hali hazırda yerle bir olmuş imajını daha da kötü bir noktaya taşıyacaktır.

"Siber Güvenlik Kanunu", Erdoğan rejiminin otoriterleşme yolunda attığı yeni bir adımdır. Kanun, demokrasi, hukukun üstünlüğü, ifade özgürlüğü ve insan hakları gibi temel değerleri yok saymaktadır. Bu hukuksuzluğa karşı, tüm demokratik güçlerin ve sivil toplumun birlikte mücadele etmesi gerekmektedir.